ANKARA – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’in hedefinde Türkiye olduğunu açıklamasının ardından dış politika gündeminin seyri bir anda değişti. Tüm siyasi partiler İsrail tehdidinin boyutunu ve gerçekliğini tartışmaya başladı.
Dış politika adımları zaman zaman eleştiri konusu olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin İsrail konusundaki tutumu net oldu. İsrail tehdidinin gerçekçi olmadığı ve iktidarın gündem değiştirmeye çalıştığı yönünde açıklamalar yapıldı.
İsrail-Türkiye ilişkileri ve dış politikadaki diğer gelişmelere ilişkin ‘İçeride muhalefet, dışarıda Türkiye partisiyiz’ söylemi zaman zaman eleştirilen CHP’nin Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel’le alanındaki gelişmeleri konuştuk, eleştirilere cevaplarını aldık.
Uzgel’in sorularımıza yanıtları şöyle oldu:
İSRAİL’İN TÜRKİYE İLE SAVAŞARAK ELDE EDECEĞİ BİR ŞEY YOK
Yeni yasama yılının açılışında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ‘İsrail tehdidi’ açıklaması ve ‘İç birliği güçlendirmeliyiz’ çağrısı gündemde önemli bir yer tuttu. Sizin bu gündeme dair değerlendirmeniz ne olur?
Hayatın içinde risk hep vardır ama şu an İsrail’in Türkiye’yi hedef alması gibi bir acil risk yok. İsrail şu anda neredeyse beş cephede savaş yürütüyor ve şu an İsrail’in ana hedefi İran. İran’ın ve onun Orta Doğu’daki vekillerinin elini kolunu bağlamaya çalışıyor. Yani Hamas, Hizbullah, Husiler, Haşdi Şabi vesaire. İsrail ile İran ve uzantıları arasındaki savaşa dönüşen bir süreci yaşıyoruz. Burada Türkiye yeni bir cephe değil. Ortak sınırımız yok. İsrail’in Türkiye’yle savaşarak elde edebileceği bir şey yok.
ERDOĞAN’IN SERT AÇIKLAMALAR DIŞINDA İSRAİL’İ DURDURACAK GİRİŞİMİ OLMADI
Kaldı ki Erdoğan hükümetinin İsrail’e verdiği hiçbir zarar yok. Geçtiğimiz mayıs ayına kadar açıktan ticaret devam ediyordu. Ondan sonra farklı yollarla ticaret devam etmeye başladı. Erdoğan’ın sert açıklamaları dışında İsrail’i durduracak, Gazze’deki insani dramı hafifletecek hiçbir eylemi ve girişimi olmadı. Dolayısıyla ne Erdoğan İsrail’in düşmanı ne Türkiye İsrail’in hedefi.
İsrail içinde bazı çevreler, bazı siyasetçiler Nil’den Fırat’a kadar bir büyük İsrail hayali içinde olabilirler. Bununla ilgili haritalar yayınlayabilirler. Dünyanın bir sürü yerinde var bu tür büyük hayaller, yayılmacı hevesler. Ama İsrail’in Türkiye’ye bir kara harekatı ya da bir hava operasyonu düzenlemesinin maddi koşulları yok.
ERDOĞAN BİLDİĞİMİZ BİR TAKTİK UYGULUYOR: TEHDİT ALTINDAYIZ, ARKAMIZDA HİZALANIN
Neden Erdoğan böyle bir açıklama yaptı?
Cumhurbaşkanı’nın biraz gündem değiştirme biraz muhalefeti etkisizleştirmeye çalışmayı amaçladığı bir taktik uyguladığını düşünüyorum. Bildiğimiz bir taktik. ‘Büyük bir tehdit altındayız. Arkamızda hizalanın’ anlayışını hayata geçirmeye çalışıyor. Bunun CHP’de bir karşılığı yok.
TÜRKİYE TRİBÜNDEN İZLİYOR, HİÇBİR ÜLKE TÜRKİYE’NİN ARABULUCULUĞUNU İSTEMİYOR
Şu anda iktidarda olsaydınız İsrail–Filistin savaşı ve bölgedeki gelişmeler konusunda nasıl bir politika izlerdiniz?
Çok daha etkin bir dış politika izlemenin zemini var. Türkiye’nin kuzeyinde savaş var, güneyinde savaş var ama Türkiye tribünden izliyor. Türkiye saygın bir aktör olsaydı her ikisinde de çok kritik roller oynayabilirdi. AKP hükümeti savaşın ancak başında biraz girişimde bulunabildi. Ama hiçbir sonuç alamadı. Bugünse Türkiye’nin arabuluculuğunu isteyen kimse yok. Hiçbir kritik aktör Türkiye’den bu konuda talepte bulunmuyor.
‘ERDOĞAN YÖNETİMİNDEKİ TÜRKİYE SORUN ÇIKARMASIN YETER’ BAKIŞI VAR
Türkiye inisiyatif alamayan bir ülke haline geldi dış politikada. Çünkü Erdoğan’ın güvenilirliği yok. Kimse Erdoğan’la çalışmak istemiyor. ‘Erdoğan yönetimindeki Türkiye sorun çıkarmasın yeter’ diye bakılıyor. Türkiye’nin kapasitesini sorun çözmek için değil sorun çıkarmak için kullandığını düşünüyorlar.
TÜRKİYE DİPLOMASİSİ İNİSİYATİF ALMA KABİLİYETİNİ KAYBETTİ
Oysa Türkiye hem NATO hem İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi. Bu müthiş bir avantaj. Bu ikisi arasında bir bağ kurup ortak diplomatik girişimlerde bulunabilirdi. Çatışmaların ağırlığını azaltacak adımlar atabilirdi. Antep’te Büyük Orta Doğu Kriz Masası toplanabilirdi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri buraya gelebilirdi. Ama hiçbir diplomatik adım yok. Türkiye diplomasisi inisiyatif alma kabiliyetini kaybetti.
DIŞİŞLERİ BAKANLARININ YOLLARININ TÜRKİYE’DE KESİŞMESİ GEREKİYORDU
Şu an Dışişleri Bakanlığı koridorlarında, Türkiye’de Ankara’nın ve başka ülkelerin dışişleri bakanlarının yollarının kesişmesi gerekiyordu. Dışişleri Bakanı’nın bir gün Riyad’da, bir gün Tahran’da, bir gün Moskova’da, bir gün Berlin’de, bir gün Brüksel’de olması gerekiyordu.
SURİYE İLE GÖRÜŞME TALEBİ NORMALLEŞMEYE DUYULAN İHTİYAÇ VE PUTİN’İN İSTEĞİ SONUCU OLDU
Hükümetin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la temas girişimleri oldu. Erdoğan da bu görüşmenin gerçekleşmesini istediğine dair beyanlarda bulundu. Hükümetin Suriye konusundaki bu politika değişikliği neden kaynaklanıyor?
Birincisi Türkiye bölgede tamamen etkisizleşti. Dolayısıyla bazı alanlarda normalleşmeye gitme ihtiyacı hissetti. Bu normalleşme adımlarının hepsinde de ödün vermeye hazır bir ülke görüntüsü verdi dünyaya. Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Mısır, Libya, Suudi Arabistan’la ilişkileri AKP’nin kendisi bozdu ve sonra da tamir etmeye çalıştı. Tamir etme sürecinde de talep hep Erdoğan’dan geldi. Bu ülkelerin hiçbiri ‘Gel de barışalım’ demedi. Suriye de bunlardan bir tanesi; normalleşmeye duyulan ihtiyaç.
İkincisi; Putin, Erdoğan’ın Esad’la görüşmesini istiyor. Aslına bakarsanız ne Erdoğan ne de Esad böyle bir görüşmeyi tercih ediyor. Ama Putin’in baskısını karşılayabilmek için Erdoğan kamuoyu önünde görüşme niyetini beyan etti. Hemen arkasından Hakan Fidan, Yaşar Güler gibi figürler aracılığıyla bir fren mekanizması çalıştı. Akamete uğrattılar bu isimler. Öyle ön koşulları ileri sürdüler ki karşılanması neredeyse imkansız. Suriye Anayasası’nın değişmesi gibi. Bu yokuşa sürmek demek.
SURİYE KONUSU TÜRKİYE DIŞ POLİTİKA TARİHİNİN EN KARMAŞIK SORUNU
Siz de parti olarak Esad’la görüşmek için girişimlerde bulundunuz. Muhalefet partisi olarak sizin görüşme talebinizin amacı nedir?
Suriye konusu Türkiye’nin dış politika tarihindeki en karmaşık sorun. Öyle bir kör düğüme soktu ki Erdoğan’ın iktidarı, çok iç içe geçmiş, çok katmanlı bir Suriye dosyasıyla karşı karşıyayız. CHP iktidara gelirse bir Suriye politikası enkazı devralacak. Erdoğan hükümetinin bu sorunların hiçbirini çözmek için bir çabası ve iradesi yok.
İKTİDARA GELMEYE HAZIRLANIYORUZ, SURİYE KONUSUNDA FİKRİ HAZIRLIĞIMIZ OLMALI
Bir tıkanma söz konusu ve bizim görüşme talebimiz de oradaki tıkanmayı aşmaya yönelik bir girişimdi. ‘Esad’la görüşerek bu tıkanıklığı aşabilir miyiz?’ diye düşündük.
Ayrıca biz iktidara gelmeye hazırlanan bir partiyiz. İktidara geldiğimizde önümüzde çok ağır bir Suriye dosyası olacak. Biz bu çok katmanlı sorunun bir yerinde olmalıyız. Yoksa tabii ki karar alma mercii değiliz. Türkiye adına dış politika yürütebilecek pozisyonda değiliz. Ama iktidar adayı bir parti olarak Suriye yönetimi gerçekten ne istiyor, süreç neden tıkandı, hükümet neden adım atmıyor? Tüm bu sorulara cevap almak için attığımız bir adımdı. Fikri bir hazırlığımızın olması gerekiyor ve bunun için de sağlam verilere ihtiyacınız var.
Randevu talebiniz konusunda gelişme var mı?
Hem gayriresmi hem de resmi yollardan başvurular yaptık. 11 Temmuz’da Suriye’ye resmi bir yazı yazıldı.16 Temmuz’da görüşmenin yapılabileceğine dair cevap geldi. Zamanlaması için çalışılması gerekiyor.
LİBYA TEZKERESİNE ‘EVET’ DİYEBİLECEĞİMİZ BİR NOKTAYA GELİNDİ
Yakın zamanda Meclis’e gelecek Libya tezkeresine ‘evet’ diyeceğinizi biliyoruz. Geçtiğimiz yıl benzer tezkerelere ‘hayır’ demiştiniz. Bir tutum değişikliği mi söz konusu?
Türkiye’nin askeri olarak Libya’daki savaşın bir tarafı olması doğru değildi. Ama son yılda koşullar değişti Libya’da. Erdoğan hükümeti Libya konusunda aşağı yukarı bizim dediğimiz çizgiye gelmeye başladı. Libya’daki çatışma neredeyse bitti. İki taraf birbiriyle görüşmeye başladı. Türkiye’de iki tarafla görüşmeye başladı. Bu bizim savunduğumuz pozisyon.
Türkiye’nin orada artık çok sınırlı gücü var. Savaşan, muharip bir güç yok. Daha çok barış gücü misyonuna dönüşen bir küçük askeri varlık var. Dolayısıyla CHP olarak ‘evet’ denebilecek bir noktaya gelindiğini düşünüyoruz.
SURİYE TEZKERESİ KONUSUNDA ŞİMDİDEN BİR ŞEY SÖYLEMEK DOĞRU DEĞİL
Suriye tezkeresi gelince tutumunuz ne olacak?
Suriye çok daha hassas ve karmaşık. Orada dönemin koşullarına ve tezkerenin içeriğine bakmak gerekir. Şimdiden bir şey söylemek doğru değil. Çünkü Orta Doğu’da dinamikler çok hızlı değişiyor. Trump iktidara gelir, Amerikan askerleri oradan çekilir, PYD Suriye yönetimiyle anlaşır, kendini lağveder; aklımıza gelmeyen pek çok olasılık hayata geçebilir. Orta Doğu’daki siyaset hala çok kaygan. O yüzden Suriye konusunda bugünden söz kurmak doğru olmaz.
DIŞARIDA TEKRAR ERDOĞAN’I ANLATMAMIZIN TÜRKİYE’YE FAYDASI YOK
Partinizin ‘İçeride muhalefetiz ama dışarıda Türkiye partisiyiz’ söylemi ve bu söyleme uygun bir dış politika çizgisi var. Ama bu hatta bazı eleştiriler de geliyor. AK Parti’nin dışarıda parti politikası uyguladığı ve ana muhalefetin de buna göre tutum alması gerektiği söyleniyor. Bu eleştirilere ne dersiniz?
İçeride AKP’yi çok sert eleştiriyoruz. Uluslararası alanda da çok aktif ve inisiyatif alan bir genel başkanımız var. Biz dışarıya bir Erdoğan eleştirisiyle gitmiyoruz. Buna gerek duymuyoruz. Türkiye ile ilgili kesimler Erdoğan’ı biliyorlar zaten. Onlara bizim tekrar Erdoğan’ı anlatmamızın kimseye bir faydası yok. Yurt dışına çıkıp Türkiye’yi hükümeti şikayet eden bir parti görüntüsünün Türkiye’ye faydası yok. Bu Erdoğan’ın yarattığı sorunlara ortak olduğumuz anlamına gelmez.
DIŞARIDA ERDOĞAN’IN HATALARININ SAVUNUCUSU DEĞİLİZ
Biz Türkiye’nin çıkarlarını kendi perspektifimizden savunuyoruz. Mesela Sosyalist Enternasyonel’de Kıbrıs hakkında konuşulduğunda Türkiye’nin bakış açısını sunuyoruz. Bunun Erdoğan’la bir ilgisi yok. Biz bunu Kıbrıslı Türkler için de yapıyoruz. Erdoğan hatalarının savunucusu değiliz dışarıda. Türkiye’nin haklarının savunucusuyuz.
TÜRKEVİ’NİN AKP’YLE, ERDOĞAN’LA İLGİSİ YOK, O BİNADA DIŞ TEMSİLCİLİKLERİMİZ VAR
Somut ve güncel bir örnek üzerinden bu konuya cevabınızı istesem; Amerika’daki Türkevi ziyaretiniz de çok eleştirildi. Ne dersiniz?
O binanın Erdoğan’la ilgisi yok. O binanın AKP’yle ilgisi yok. Türkiye Devleti’nin malı orası. 70’lerde satın alınmış. Çok değerli bir bina.
Ayrıca biz yurt dışına gittiğimizde kategorik olarak zaten büyükelçilerimizi ziyaret ediyoruz. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği, Başkonsolosluğu ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilciliği o binada. Başka binada olsa oraya gidecektik.
TÜRKEVİ BİNASI TÜRGEV’LE KARIŞTIRILDI
Bizim ziyaret ettiğimiz bina TÜRGEV binasıyla karıştırıldı. Tepkinin bir kısmı oradan kaynaklandı. Ziyaret ettiğimiz bina önceki genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünde video çektiği bina değil. O TÜRGEV’in yurt binası. Bizim ziyaret ettiğimiz bina Türk milletine ait, Türkiye’nin bütün diplomatik temsilciliklerinin bulunduğu bina. AKP bir gün olmayacak ama o bina orada duracak.
CHP’nin Kuzey Kıbrıs, Amerika ve Brüksel temsilciliklerinin kapatıldığını biliyoruz. Yeni bir yapılanmaya mı gidiyorsunuz?
Bu karar çok eskiden alındı ve bugün uygulanıyor. Bu üç temsilciliğin verimli çalışmadığını fark ettik. Aynı zamanda çok yüksek maliyetleri vardı. Daha efektif ve daha düşük maliyetli bir yapılanmaya gidiyoruz.